6 Aralık 2010 Pazartesi

yinegelecekben

Selam;

Az önce baldızın blogu okudum, hazırlanan blogların büyük oranı 3 ay veya bilemedin 4 ay sonra kullanılmıyormuş... O çok dolaşıyorum vaktim yok demiş, benim ki ise tembellik...:)

Neyse, inşallah devam ederim bu sefer...

Bu arada yakın arkadaşım Mert Kazmirci, geçen haftasonu Güney Amerika gezisine başladı. 1 yıl sürecek bu macerasını yinegelecekben.blogspot.com adresinden bizlerle paylaşıyor, takip ediniz, takip ettiriniz efendim..:)

Görüşmek üzere..

10 Nisan 2010 Cumartesi

Hoppa değilim sadece yoğunum..:)

Selam;

En son yazıyı 30.Ocak'da yazdı sonra hop sıkıldı diyenler, yanılıyorsunuz... Eşim işten ayrılmaya karar verdi, onun işinin hazırlıkları ile uğraştık. O yüzden yazamadım... Bu arada isim kurumsallamayan, eşin ayrılmış kendi işini kuruyor, sen hala buralarda geyik yapıyorsun.
İronik...:))
Neyse işleri çok iyi olacak, bende sabah akşam evde oturacağım....

Güncel olaylardan bahsedeyim, iş nasıl kurulur, com.tr uzantılı alan adı nasıl alınır , ne acaip milletiz gibi.. Bütün bu yaşananlardan çıkardığım Perpa'da Noter olacaksın abicim. Ne doktor, ne mühendis... Canım memleketim, şu harf yanlış, değiştir = para, şu olmamış değiştir = para...

Hani ben maliyet odaklıyımdır biraz, ama bu kadar da para peşinde olan biri olmadım... Bu arada İstanbul Ticaret Odası'nın da hakkını vermek lazım... Bir gün Renk Doğrudan Pazarlama olur/olabilir ama Renkler olmaz, ertesi gün Pazarlama kavramı çok üstü kapalı ama Renkler olur...Şeye bağlı... Yok ona değil.. Haftasonu tuttuğun takımlara göre(futbol takımları....) mesai saatlerinde sana ihtiyaç duyanlara davranıyorsun... Sonuçta Renk Doğrudan Pazarlama yerine (Renkler olmazmış şahıs firması çoğul olmaz..:)) Renkler Organizasyon olarak ünvanımızı aldık... Pazarlama üstü kapalı, organizasyon gayet net...:))))))

Sonra marka başvurusu, 45 sınıf, aralarından seç beğen faaliyet alanını, marka olmak istediğin sınıfı... Herkes ota boka saldırmış, dedim Philips'i alalım dolmuş, Ferrari dolmuş, One Minute... Ona bakmadım bak.....Baktım almışlar.. 2009 yılında marka patlaması olmuş..:)) Bu arada kurumsallamayan boş, isteyen alsın dava açsın baaa...

Neyse, aldık colors'ı inşallah.. en buyuk rakiplerimiz Benotton ve Unilever... Göreceğiz bakalım, Marka Uzmanları değerlendirsin. Bu gördüklerimden sonra şu uzmanı çok merak ediyorum.. Bir adamın iki dudağı arasındasın. Color olur, colors olmaz dermiş mesela... Demez, demez di mi..

Yalnız aralarında bir kuruluş daha var ki, sürekli marka patent alıp, com.tr uzantısı alasım geliyor.
nic.tr, ODTU veriyor hizmeti, bilmeyenleriniz için. İnanılmaz kullanışlı bir web sitesi ve internet üzerinden belgelerinizi hazırsa hemen başvuru yapıyorsunuz, gün içinde de cevap alıyorsunuz. Ve ben dışarıdan (tecrübesizlikten) aldıktan sonra başvurdum daha ucuz, 10 tl ama ucuz işte. En güzeli herşey senin kontrolünde...

Özetlersek, ticaret odasından kuruluşu yaptık, marka başvurusunu da yaptık, com.tr içinde başvuru yapıldı onay bekleniyor... Haftaya inşallah kartvizit ve diğer eksikler tamamlanıyor..
Geriye iş almak kalıyor... Dua edin hadi bakalım...
(Bu arada iş kendi işin, ama kurumsal kimlik oturtmaya çalışıyorsun... Al sana ironik the second...:)))

Kendinize iyi bakın...

30 Ocak 2010 Cumartesi

SSK Başlangıcı... Yaşasın

Sabancı, Koç gibi aile devleri olma yolunda dayımın yanında işe başladım... Görevimiz tekstil ihracatı yaparak dış borcu kapatmaya yardımcı olmak, kendi giyecek kıyafeti maliyetine kapatmak ve kısmet olsaydı evde hergün üç tane para sayma makinesi ile para saymaktı... Kısmet olmadı... Ama hem ilk iş tecrübesi için, hem İstanbul'un yollarını çözmek için hem de ticarette ne abuk insanların olduğu görmek için idealdi..

Gerçi daha ilk günden çalışıp ikinci günden yıllık izinden gün kullanmak ile benim vücüdumun çalışmaya uygun olmadığı belliydi..

Aile şirketinde en büyük olaydır, en alt kademeden başlamak, kumaş taşımak, ütü yapmak (bildiğin meşhur son ütücülük) gibi... Ben biraz özet geçtim bunları ve ilk gün asorti yapmaya başladım. Asorti, ürünün bedene göre düzenlenmesi. Yani paket içine siparişe göre bedenleri koyuyorsun. 1 small, 2 large, 1 xlarge gibi.. Tabii paketleri koymak için önce koli yapmak lazım, kolilere de ürün detayını yapıştırmak lazım... Ben sabahtan kolileri yaptım, sonra da oturdum, A4 boyutundaki kağıtları tutkalla yapıştırıyorum... Kendi işin ya durmak dinlenmek yok.. Baktım öğle yemeği kötü, devam...

Sonra akşam sortiye geçtim.. İlk saatler gayet iyi (saatler dediysem saat olmuş 23:00 falan) tekstilde adettir, son dakika falan yalandır, mal sabahtan kamyona verilmelidir, ama sen gece 3-4 allah ne verdiyse hala paketleme yaparsın..:).. Neyse ilk koliler normal.

Ondan sonra bir fark ettim ki, asortiler tam sorti gidiyor... Kendi asortini kendin yap modelinde ilerliyorum.. Hepsi yanlış... Ulen peki üniversite mezunusun, Amerika görmüşsün, neydi hata... Hata, öğlen yemeğine burun kıvırıp, bütün gün tutkal koklamak olabilir mi? Bence olur..:))) Attım kendimi kumaş deposuna... Sabah 3'e doğru dayım uyandırdı hadi bitti gidiyoruz diye.. Ben ertesi gün izinliydim haliyle...

İlk resmi iş günün boyle başlarsa devamı nasıl gider? Gitmedi zaten 2 sene çalıştıktan sonra işler de kötü oldu... Bende biraz kendi ayaklarımda durmak, için iş aramaya başladım...

Buldum, satışçılık hayatına adım attım...
Finlandiya'dan yapı malzemeleri getiren bir firmada satış yapacaktım...
Sauna nedir? Nasıl yapılır, sattığın Türmenistan'da bir projeye süpervizor olarak gidersin orada sana nasıl sauna yaptırılır, o da bir sonraki yazı da artık...

Not: Kurumsal hayat, işler toplantılar ve raporlar..!!! Geç gelen yazılar için kusura bakmayın..

26 Ocak 2010 Salı

Mezuniyeti, Amerika ve Milenyum

Üniversiteden 1998 yılında mezun oldum... Bu sene üniversiteden mezun olanlar bilir, lise yılları tam bir deneme tahtasıydı.. Yok seçmeli sistem, yok üniversite sınavı değişiklikleri.. Kobay faresi gibiydik..

Bir şekilde girdik valla...Benim bölümüm Türkçe-Matematik, her yola gelirdim yani..:) Buyuk geyikti, işletme seç zaten 3. sınıfta kaparlar seni, 4. senende zaten full time'a geçersin, sonraki iki sene içinde de CEO olursun... Olduk...:)))

İşletmeye puan yetmedi, olsun iktisat da aynı zaten...:)) Kimse demedi ki bize ulen o 3. sınıfta kapılanlar Boğaziçi, ODTU ve benzeri üniversitelerde okuyanlar...

Biz gittik Boğaziçi'ne frizbi oynamaya, konser seyretmeye, kapısında dürüm yemeye.. Onu da yazarsan özgeçmişe olmaz tabii.. Gerçi ben liseden kazandım biraz, Özel Boğaziçi Lisesi..:)))))

Neyse işte, lisede deli İngilizcem vardı ya, üniversite Türkçe olunca bozuldu....Shit..:)

Ne yapmak lazım, Amerika... Ailem sağolsun gönderdi Amerika'ya... 6 ay kaldık, döndük. Türkçe'yi unutamadık tabii ama güzel arkadaşlıklar kurdum... Sonradan biraz benim yüzümden içine edilse de temeli sağlam olduğu için hala devam eden... Brezilyalılar isim takmıştı, Turkish Mafia diye..:) Hani ilk girdiğin sınıfta hep aynı yere oturursun, yemekhane de her zaman oturduğun yer doluysa bir garip olursun... Millet olarak devamlı bir arkanı kollama durumu vardır, biz de hep beraber takıldığımız için bu ismi takmışlardı.... Özetle, Amerika'dan iyi arkadaşlar, hız cezası ve bir çok güzel anı ile döndüm... İngilizce mi? What the fck...

Döndük memlekete... Milenyumu kaçıramazdım... Ve hazırlık başladı...
CEO olma yolunda hersey tamamdı... Tek gereken biraz iş tecrübesi ve şans...

İlk Deneme

Başlayalım bakalım....

Oldum olası konuşmayı çok sevemedim.. Beceremem de zaten.. Nasıl satışcısın len o zaman sen deseler, dürüstlüğümle kazanırım derim..:)))) Zaten çok konuşmak değil az konuşup çabuk anlamak önemli... Etrafta bir sürü boş konuşan var zaten, ozon delik, orman az oksijeni boşa harcama niye...

Ben kimim, neyim, ne yaparım yaşamak için, özetle ne ayağım...
Valla 1976 doğumlu, orta yaş krizine hızla ilerleyen, evli, yaklaşık 7 senedir bir kurumsal firmada çalışan adamın biriyim. Balık tutmayı seven, insanları seven, milyonlarca insan gibi loto çıkmasını bekleyen, fırsat bulup Bodrum'a yerleşmeyi bekleyen bir insan evladıyım...

İlk yazıda dediğim gibi ağırlıklı olarak benim yaşadığım, arkadaşlarımın yaşadığı kurumsallık hayatının geyiğini yapacağım... Yaşananlar ve yazılanlar tamamen hayal ürünü olacaktır, yersen..:)

İnsan evladı komik... Lise biter, "oğlum bir ünivertsiteye gireyim, ooo eğlence gırla" "gelsin kızlar erkekler için, gitsin erkekler kızlar için". Üniversiteye girersin, bir kaç parmakla gösterilecek örnek dışında sende birşey yoktur..:) "Oğlum girdik üniversiteye, bir arabam olsun tamam bu iş" "Araba tamam, bir de part-time iş bulduk mu, anam anam"...:) Mezun olursun, askerlik, iş arama, bir halt bulamama, kapağı bir yere atarsın.... Bakmışsın evlilik, kurumsal hayat, yıllar takmış vitese bayır aşağı gidiyor...

Neyse, herkes boyle değil... Biz biraz işin eğlencesindeyiz...

Bundan sonra ki yazımda, üniversite son ve sonrasından bahsetmeye başlayacağım.. Umarım herkes kendinden birşeyler bulur, eğleniriz...

Saygılar & Sevgiler...

Hadddiii Bakalım...

Selamlar;

Uzun istek döneminden sonra, az kaldı isterik olma noktasında, baldızın da etkisi ile bir blog yapmaya karar verdim...

Kurumsal hayat geyikleri, dedikoduları, şaşkınlık veren gerçekleri ile bloglamaya başlayacağım.

.....Neden mi? O kadar çok malzeme var ki...:)))



En kısa sürede görüşmek üzere...